Ölümüne Tutku
On yedi yaşında yoktun. Beni şehvetle istiyor, bana sahip olanı kıskanıyordun. Bunu, daha ilk gözgöze geldiğimizde ayrımsamıştım. Simsiyah gözlerin, yolumun pusulasıydı. Beni o günden sonra deliler gibi arzuladığını, için için merak ettiğini biliyordum. Bildiğim bir şey daha vardı; bana sahip olacaktın, en kısa zamanda.
Aradan birkaç gün geçmemişti ki, yine buluşuyorduk ikimiz. Yanımızda bir kara kedi vardı. Nasıl yalnız kalabilirdik ki? Benim aşkımın sana karşı daha alevli olduğu su götürmezdi, senin de bana karşı olan aşkın aynı böyleydi. Aramızdakini bir şekilde halletmek gerekiyordu.
Günler birbirini kovalayadursun, biz ayrılmış, sen bütünleşmiştin kendi içinde. Aşkım, sana geliyordum. Hürdüm ve seni tadacaktım.
Dudaklarından içine nüfuz ederken hiçbir Allah'ın kulunun geçmediği izbede, bir heyecan dolduruyordu yüreklerimizi. Korkağın cesaretiyle birbirimizin oluyor, her nefesimizde birbirimize satılıyorduk. Kokum, senin kokun olacaktı bundan böyle. Ben de senindim, her şeyimle.
Çok geçmeden seni köşeye sıkıştırmışlar, beni senden yasaklamışlardı. Benim sana tek zararım, ölesiye sevgimdi oysa... Bunu anlatamıyordun, cesaretin tükenmişti.
Bir köşe başında buluştuğumuzda tekrardan, yine o ilk günkü hevesimiz ve heyecanımız hiçbir azalmaya uğramadan devam etmiş; içimiz, sırrımızı doldurmuştu. Senin çevrene karşı vurdumduymazlığın geliştikçe, bana olan aşkın yüceliyordu. Beni her arzulamaya başlıyor, bensiz uyanmamak ve bensiz uyumamak istiyordun.
Yıllar böylesine bir tutkuyla devşiriliyordu yeni sayılara. Senin ilk günkü aşkın taptazeydi hep. Beni bir an yanından ayırt etmiyor, ulu orta sevişiyorduk.
Tözel sıkıntılar baş gösteriyordu. Senle parasızken olabilmek imkansız haldeydi artık. O kadar sıkıntı içerisine girmiştik ki, bazen sesimi duyarak tatmin olmaya çalışıyordun. En kötüsü de, elinden gelenin bu olmasıydı. Gerekeni yapmıyordun, beni ilgisiz, kendini nefessiz bırakıyordun. Sıkılıyordum. Soğuyordum. Uzaklaşıyordum. Oysa sen, hâlâ deli gibi beni arıyor, izimi sürüyor, kokumu kokluyor, buhranlar içerisinde kalıyordun.
Sana olan bağlarım sımsıkıydı; fakat, aşkım sönmüştü. Sana acıyordum artık. Bir gün çok hasta olduğunu duydum. Ne sen beni aradın ne de ben seni. Umurumuzda değildik birbirimizin. Ayağın çukurdaymış dediler... ve eklediler sonra; benim yüzümdenmiş...
Kıyamam, hasta olmuş... Ölecekmiş... Bunu duyduktan sonra, aklım bir başkasını düşlüyordu. Paralı, zengin mi zengin ve bana ölümüne sadık.
Şimdi mezarının başındayım, şaşırmana aldırmamak gerek. Buraya nasıl geldiğimi söyleyeyim sana; şu ilerideki mezarın başında ağlayan çirkin adam, son dalı da içip, fırlattı beni. Tam da mezar taşının yanına uçuverdim. Gelmişken, seninle iki hoşbeş etmek olmazdı. Ah sevdiceğim, nasıl da seviyordun beni...

0 yorum:
Yorum Gönder