Zenginliği ve heybetiyle baş döndüren bir ülke varmış. Zengin, bereketli toprakları, kültür bakımından iştah açıcılığıyla tüm komşu ülkelerin ve hatta dünyanın ilgisini çekermiş. Ancak, her şeyde olduğu gibi bu ülkede de bir kusur varmış. Ülkenin Yöneticisi, tüm halka, yardımcılarına ve idarecilere de dahil, gülmeyi hele hele kahkahalar atmayı yasaklamış. Birinin tebessüm ettiğini görmesin Yönetici, giyotinle idam ettirirmiş.
Sırf bu yüzden görevlendirilmiş görevliler, onlarca insanın ölümüne güldükleri için sebep oluvermişler.
Çocuklar bile oynaşırlarken gülmezlermiş. Bu yüzden herkesin suratı beş karış, mahkeme duvarı gibiymiş. Bunun neden böyle olduğunu hiçbir kimse sormamış Yöneticiye, fakat tüm yardımcıları ellerinden geldiği kadarıyla binlerce yol denemiş, fakat başarılı olamamış. Ertesi sabahı, Yöneticinin hanımlarından hamile olanı doğum yapmış. Doğum anında odada bulunanlar parmaklarını ısırmaya başlamışlar. Çünkü, çocuk, gülüyormuş. Hem de kahkahalar atarak! Yönetici dahil herkes çok şaşırmışlar bu duruma. Kimisi susturmaya, kimi bağırmaya başlamış. Yönetici yine de herkesi susturarak, tek eline sığan bebeği kucağına almış. Bebek, gülmesini hiç kesmemiş. Yönetici, kucağında bebekle birlikte yalnız kalmak için oradan ayrılıp, diğer odaya geçmiş. Aynada kendisine bakan Yönetici, gözlerinin içi gülen bebeğe bakarak, tebessüm etmeye çalışmış. Diğer eliyle, ağzının iki kenarını havaya kaldırmış, fakat, tekrar aşağı düşmüş ve yine o eski asık suratlı haline dönmüş. Bebek, bu olayları sanki görüp, Yöneticiyle alay eder gibi, şen kahkahalar atmaya devam etmiş. Buna çok ama çok sinirlenen Yönetici, derhal çocuğu idam ettirme kararı almış. Ertesi akşamı, giyotine bağlanan çocuk, ellerini ve başını bağlanmış olduğu yerden kurtaramadığı için huzursuzlanıp, ağlamaya başlamış. Bebek öyle bir ağlamakla ağlıyormuş ki, görenlerin yüreği dayanamıyor, duyanların ise içi kanıyormuş. Bu durum devam ederken, Yönetici birden elini havaya kaldırıp, dur işareti yapmış. Giyotinden çıkartmış ve yine o aynalı odaya gitmiş, çocuğu kucağına alarak.Ertesi gün, her yere ve herkese bir haber ulaşmış: bundan sonra isteyen herkes, gülebilir, kahkaha atabilir. Kimse bu yüzden idam edilmeyecektir! diye. Yöneticisine en sadık olan yardımcı dayanamayıp, sormuş:
"Ne oldu da efendim, kararınız değişti?"
Yönetici, yardımcısının gözlerinin içine bakmış, "siz," demiş, "benim neden gülmediğimi, hiçbir zaman sormadınız. Ben bu yüzden kızmıyorum kimseye. Tek, kendime kızıyorum. Çünkü, ben de bu soruyu kendime hiç sormadım. Sormadım, vicdan nedir bilmiyordum. Hiçbir felaket beni bugüne kadar ağlatmamıştı. Ben, dün hayatımda ilk defa ağladım. Anladım ki, ağlamadan, gülemezmiş insan..."

0 yorum:
Yorum Gönder