28 Ağustos 2013 Çarşamba

Kutsal




“Böylesine güzel bir yerin, böyle boş olması… Yazık!” dedi adam.
“Bunun bir sebebi var.”
Soru dolu gözlerle baktı beriki. Öteki, merakla bekleyenin lafa tam gireceği sırada:
“Burası kutsal,” dedi.
“Nasıl kutsal?”
“Şu yüksekçe duvarın arkası, olağanüstü bir yere kapı açtığı söylenir.”
Elini bu kez duvarın biraz alt kısmına tutarak:
“Şurada önceden yarım metre boyutlarında taş varmış ve bu taşın üzerine çıkıp da bakabilenler, istedikleri şey neyse onu oracıkta görebiliyorlarmış.”
Öteki yarım bir kahkaha attı ve:
“Buna inanıyor musun gerçekten?” dedi.
Adamın cevabı yeterli değildi. Fantastik boyutunu ele aldığında, her kutsal şeyin elbette bir hikâyesinin olması gerektiğini düşündü. Hemen sordu. Arkadaşı, bu hikâyeyi anlatırken, biz de olayı birinci ağızdan dinleyelim.

“Evin penceresinden dışarıyı seyrediyordum. Türlü hayaller kuruyor bu hayaller neticesinde içime derin derin nefesler dolduruyordum. Biri, hızlıca pencerenin önünden geçip gitmişti. Bu koşanı veya kaçanı tanıyordum. Arkadaşımın beti benzi atmış, kan ter içerisinde kalmıştı. Önce ellerini dizine dayadı. Nefesini düzenlemeye çalıştı. Ne oldu, diye sordum, fakat henüz kendini toplayamamıştı. Doğruldu ve “Önce bir su getir!” dedi. Suyu tek nefeste içtikten sonra normale dönmüştü.
“Anlat artık.”
“Şu yukarıda,” dedi, yine heyecanlanarak. “Hani elektrik direğinin orası…”
“Eee?”
“Orada yüksek duvar var ya. Hani arkası kocaman bir yeşillik… Kimsenin ayak basmadığı yer var ya işte.”
“Evet, biliyorum, ne olmuş oraya?”
“İşte oradaki duvarın hemen önündeki taşa çıkıp da bakanlar istedikleri her şeyi görebiliyorlarmış.”
Birkaç dakika içerisinde oradaydık. Ancak, duvar ve taş çoktan bir ticarethaneye dönüşmüştü. Ücretini sorduğumuzda, hayallerimdeki bisikletin neredeyse yarı fiyatı kadar bir meblağ olduğunu öğrendik. Hayal kırıklığı ve küskünlükle bir yandan toprağı eşeliyor, diğer yandan da taşa çıkıp, inenleri seyrediyorduk. Kimileri –hatta hepsi- taştan indikten sonra, gözlerini hiç açmıyorlar, çeşitli tuhaf, anlaşılmaz kelimeler sarf ediyorlardı. Buraya bu parayı vermektense, diye düşündüm, bir miktar daha para bulduktan sonra, bisikleti alırım.
Bu kez, yıkık inşaatta tektim. Evinde de yoktu. Bir gölge, yeri suluyordu gözyaşlarıyla. Yanına sokuldum. “Git başımdan”, dedi. Biriyle kavga etmiş olmalıydı. Sordum. O da değildi. Peki, ne vardı? Ne olabilirdi? Düşmanmışım gibi yüzüme bakacak, kan çanağına dönmüş gözlerini bana dikecek ve şunları diyecekti:
“Senin annen sağ tabi!”
Ertesi gün evine gittiğimde kapıyı babası açtı. Bu üzeri leş kokan, ayyaş adam, arkadaşımın evde olmadığını ve benim de def olup gitmem gerektiğini söylüyordu. Arkada, gülerek belirdi arkadaşım. Geliyorum işareti yaptı. Birkaç saniye sonra elinde terlikleri vardı. Hemen kaçtık ve ona dâhiyane planımı anlattım. Şimdi o yerin, hayalleri gerçekleştirdiğine inandığımız yerin, tam ötesindeydik. Meraklı insanların kalabalığı taşı görmemizi engelliyordu. Duvarın arka kısmında küçük bir basamak vardı. Bu basamağın hemen yanında genişçe bir çıkıntı olması işimizi kolaylaştıracaktı. Sessizce oraya doğru yanaştık.
“Hop!” diye bağırdı birisi. Olduğumuz yere çivilenmiştik. Bir elin ensemize yapışmasını bekliyorduk adeta; fakat arkaya korkuyla dönüp baktığımızda, sıraya kaynak yapmak isteyen birine dendiğini anlamıştık. Bir hayalet gibi süzüldük. Arkadaşım, heyecandan soluksuz kalmıştı. “Sakin ol,” desem de pek bir şey ifade etmedi. Basamağa çıktım. O da omuzlarıma çıkıp, duvarın ötesini görebilecekti. Önce belime dolandı. Nefes alışları beni rahatsız etmeye başlayınca, “Hadi, çabuk” diyerek işi aceleciliğe vurdum. Hiçbir şey demeden tırmandı. Şimdi, nihayet omuzlarımdaydı. Bu şekilde bir müddet durdu. Sezebildiğim kadarıyla büyük bölümü, duvarın ardına sarkıyordu. Ne gördüğünü sorduğumda birden bağırmaya başladı.
“Anne!”
“Hani?”
“İşte, orada! Anne! Anne!” diye sürekli bağırıyordu.
“Bağırma duyacaklar!”
“Anne!”
Sonra bir sessizlik oldu. Omuzlarımdan bir yük kalktığını, rahatladığımı hissettiğimde, arkadaşımın aşağıya düştüğünü anlamıştım. Yere çarparken, yaklaşık on beş metreden, çıkardığı ses, herkesi meraklandırmıştı…”


Öteki: “Gerçekten ilginç bir hikâyeymiş,” dedi. Ve bu güzel manzarayı seyre daldılar.

0 yorum:

Yorum Gönder