Bir Ahmağın Fedakarlığı
- Ne!? Demek boşanacaksın? Bunca yıla, onca emeğe karşılık tek bir kelime; boşanacağım, ha? Defol git o zaman, anladın mı?
- Yasemin... kendine gel!
- Kendimdeyim ben! Şu son günlerdeki hâlin... kesin buldu birini, dedim ben. Ah, ne kadar salağım! Neyi yetiremedim? Şerefsiz!
Etrafta ne var ne yoksa kırmaya, dökmeye başladı. Siniri öyle tavan yapmıştı ki, kocasının ne dediğini anlayamıyordu bile.
- İstemiyorum bunları! Hepsinin Allah belasını versin! Senin de allah belanı versin! Bu evin de, bu arabanın da... ağlama be sen de! Hiçbirinizi görmek istemiyorum artık. Defol git!
Dehşete düşen küçük kız, kırılan çanak tabağın gürültüsüyle daha da sarsılıyordu. Bu, öyle korkutucu bir sahneydi ki “boşanacağım” diyen birisine bile pişmanlık veriyordu. Fakat, geri dönüşü yoktu. Hayat, zayıf olmamak için çok güçlüydü.
Temiz havayı, burnuyla soluklanması ve gözlerindeki yaş betimliyordu - evde ağlayamazdı. Dışarıda ne yapacağını bilmeyen bir adam vardı şimdi. Ellerini koyacak yer ararken, her şeyini kaybetmiş, geri almak için gücü olmayan bir adam buluyordu. Aklına bir şey gelmiş gibi, ceketin iç cebine attı elini. Sigara paketiydi. Kafasında binlerce düşünce, nereye gittiğini bilmeden öyle yürüdü. Yağmur çiseliyor, gözyaşlarını örtbas ediyordu yavaşça. Ağlayışı ilkin gürültüsüzdü. Zararı yoktu pek. Yağmur hırslandıkça, o da coştu. Biri hızlandıkça, diğeri de ondan eksik olmamak için deliriyordu. Hüngür hüngür, hıçkıra hıçkıra... daha fazla dayanamadan, oturdu kaldırıma. İçgüdüsü kurtul diyordu bu durumdan: “Bayıl!”. Uzandı öylece, simsiyah bir boşluğa.
Yine o, insanı deli eden koku vardı burnunda. O, şahsına münhasır koku! Hastanedeydi. Ne olmuştu en son? Söylemiş miydi her şeyi? Hayal mi gördü yoksa? Nerede bayıldı, evde mi?.. Karısı yoktu yanında. Bir yere mi gitti acaba? "Aman allah’ım! Yoksa…" diye telaşlandı. "Yoksa öğrendi mi?" Söyledi mi acaba şu pervasız, patavatsız doktorlar ona? Her şeyden bir haber olan adamın kuruntuları boşaydı. Anladı er geç, karısının hastanede olmadığını. Derin bir oh çekmek istiyordu. Şöyle upuzun. Her şeyi içinden atacak bir oh; ama her şeyi. İçindeki kanseri bile.
Ömrü bir hayli az, günleri sayılı. Bu fedakârlığına, öldüğünde oscar verirler miydi? Hangi gazetenin hangi manşeti taşırdı kendisini koca koca puntolarda? Bir film olur muydu hayatı, kendisi? Gurur duyardı elbet kızı, şüphesiz. "Benim babam," derdi, "çok büyük adam!" Oysa derdi ya demesine de, evleneceği günü görmek varken… "seni yasemin, yalnız, bir başına bırakmak…"
Gidiş o gidişti, hiçbir haber alamadı o günden sonra karoy’dan, ne o küçük kız, ne de yasemin. yurtdışına gitmiş(kaçmış). birini mi bulmuş ne… ne hâli varsa görsündü, bize yaptığı kadar çeksindi yasemin’in ona karşı tavrı.
öldü, çok geçmeden karoy. ve hiçbir gazete yazmadı onu, hiçbir habere konu olmadı, kızı, onu bir hain olarak belledi o günden sonra, için için ağlamasına karşın. yasemin, onu hep seviyordu aslında.
hep derken, hiç bırakmadı peşini bu dürtünün. yeni bir hayat kurarken bile. kızına yeni bir baba, yeni bir sayfayı tam beyazlatamadı, her nedense…

0 yorum:
Yorum Gönder